ÇAĞIN VEBASI: İNTERNET BAĞIMLILIĞI
Gecenin bir saati uyanıp su içmeye kalktığınızda telefonunuza bakmak aklınızdan geçiyor mu? Birisi size oyun dediğinde aklınıza bilgisayar oyunları mı geliyor? Çoğu zaman sebepsiz yere cep telefonunuzu açıp kapatıyor musunuz? Sosyal medyada zaman geçirmeyi aileniz veya arkadaşlarınızla vakit geçirmeye tercih mi ediyorsunuz? İnternette geçen zamanın farkına varmadan saatlerce vakit geçiriyor, size seslenildiğinde duymuyor, dalıp gittiğinizde fark edemiyor musunuz? Cevaplarınız evet ise bağımlısınız demektir. Evet, internet bağımlısı…
Teknolojinin hızlı gelişimiyle birlikte internetin, cep telefonları ve diğer modern iletişim araçlarında kullanımı artmıştır. İnternete erişimin kolaylaşması ve internet kullanıcı sayısının hızla artması internette sunulan ürün ve hizmetlerin de artmasını sağlamıştır. Bu ürün ve hizmetlerin günümüz insanı için en önemli unsurlardan zamana olan katkısı ile birlikte internet kullanımı birçok insan için bir tercih olmaktan çıkıp zorunluluk haline gelmiştir. İnternette sunulan ve günlük yaşamı kolaylaştıran ürün ve hizmetlere sosyal ağlar gibi iletişim ve eğlence araçlarının da eklenmesiyle birlikte internet kullanımı farklı bir boyut almıştır. Hayatı kolaylaştıran çeşitli ürün ve hizmetlerle insanlara fayda ve zaman tasarrufu sağlayan internet, müzik ve video içerikli siteler, oyun ve eğlence siteleri, sosyal ağ uygulamaları gibi insanlara keyif veren içeriklerin artmasıyla artık çoğu kullanıcının zamanını tüketen bir alışkanlık hatta bağımlılık haline gelmiştir.
2000’li yılların başlarında yaygınlaşmaya başlayan sosyal ağlar çift yönlü iletişime olanak tanıması sebebiyle sosyal medya kavramının da gelişimine olanak tanımıştır. Sosyal medya bireylere haberleşme imkânı sunup, bireylerin duygu, düşünce, ilgi ve bilgi paylaşımı imkânı tanımakta ve onların karşılıklı bir şekilde çevrimiçi etkileşim kurmalarını sağlamaktadır (Sayımer, 2008: 123). Sosyal medya; insanların internet aracılığıyla fikirlerini, düşüncelerini, deneyimlerini tüm dünya ile bağlantı kurarak arkadaşlarıyla ve/veya yabancılarla paylaştığı çevrimiçi platformlardır (Odabaşı, 2010: 106). Sosyal medya iletişim kurabilmek adına zaman ve mekân sınırı olmadan dünya çapında tüm bireyler ile bağlantı halinde olabilmeye olanak tanımaktadır. İnternet bağımlılığı kavramı ise ilk olarak Goldberg (1996) tarafından DSM 4’te (Amerikan Psikiyatri Birliği, 1995) yer alan madde bağımlılığı kriterlerinin internet kullanımı için uyarlanmasıyla ortaya çıkmıştır.
Teknoloji/internet bağımlılığına yönelik bir risk söz konusu ise öncelikle bir uzmandan destek almak gereklidir. Bağımlılık tedavisi ile ilgilenen hemen her hekimin öncelikle ayrılmayacağı gerçek insanın "biopsikososyal" bir varlık olduğudur. Bu süreçte kişinin yaşamış olduğu psikolojik problemlerin uzman tarafından tanılanması ve sürecin birlikte yürütülmesi önemlidir. Bunun dışında kişinin boş zamanlarını yapılandırması, sosyal hayatını değiştirmesi, sanal dünyadan uzaklaşıp gerçek hayatla bağlantı kurması önemlidir. Burada kişinin ilgi alanları doğrultusunda yeni bir hobi edinmesi, arkadaşlarıyla yüz yüze vakit geçirmesi ve ailesiyle dışarda aktiviteler planlaması gerekir. Kısacası, çevrim içi yapmış olduğu aktiviteleri çevrim dışı olarak yani gerçek hayatta da gerçekleştirmesi önemlidir. Bunların yanında kişinin yaşamış olduğu sürece dair farkındalığının/iç görüsünün gelişmesi önemlidir. Burada da kişinin teknoloji/internet kullanımı ve etkileriyle ilgili doğru bilgi sahibi olması, teknoloji/interneti yoğun kullanmanın kendisi üzerindeki olumsuz etkilerini fark etmesi önem taşır. Diğer bir deyişle, kişinin interneti/teknolojiyi fazla kullandığında hayatında nelerin değiştiği ve bu değişikliklerin hayatında ne tür sorunlara yol açtığını fark etmesi ön plandadır. Bu farkındalık ve iç görü kişiyi sorunun çözümüne yönelik adımlar atma noktasında motive edecektir.Bağımlılığa yatkınlık oluşturan unsurlar örneğin kişilik özelliklerimiz, bağımlılığın gelişmesinin psikolojik boyutunu temsil eder ve sıklıkla biyolojik olarak aktarılır. Bağımlılık davranışı göstermenin altında yatan psikiyatrik sorunların araştırılması tedavi şablonunun belirlenmesindeki ilk adımlardan biridir. Altta yatan bir ruhsal hastalık ya da durum söz konusu ise bu "irade" ile çözülebilecek bir durum değildir. Bireyin sadece kendi ruhsal gücü ya da iradesiyle bu durumla başa çıkma çabası yorucu, sıklıkla da başarısızlıkla sonuçlanır. Tıbbi tedavi arayışı mutlaka gerekmektedir.Bağımlıyla damgalamadan empati yapabilmek gerekir. Bireye bu tedavi sürecinin bir ekip çalışması ile sürdürüleceği, yanlızolmadığı anlatılmalıdır.
Tedavi olmanın ilk şartı bir probleminiz olduğunu kabul etmek ve yardım istemektir. Eğer varsa altta yatan anksiyete, depresyon, hiperaktivite ya da dürtü kontrol bozukluğu gibi ruhsal hastalıklara yönelik tıbbi tedaviler başlanmalıdır. Bilişsel davranışçı terapi bağımlılıkta sık kullanılmaktadır. Ek olarak uğraş/sanat terapisinin de bu bağımlılıkta yararlı olduğunu gösteren çalışmalar mevcuttur. ARZU KALAY